Eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okul hayatının kritik seçimlerinden biride alan seçimidir. Sayısal yada sözel misiniz? Yoksa eşit ağırlık mı? Lisedeki eğitiminiz ve -okul tabanlı ilerlerseniz- mesleğiniz yapacağınız bu seçime göre belirleniyor. Sayısalı seçen 3 tip insan vardır. Rehber öğretmenlerin sürekli söylediği tipler. Sayısalı sevip başaranlar, sevdiği meslek sayısal diye zorlayanlar, ailesinden baskı yiyip zorla okutulanlar. Burası ayrı bir konu. Anlatmak istediğim sözeli yada eşit ağırlığı seçen tipler.

Öncelikle bu yazıyı okuyan eşit ağırlık veya sözel alanını seçenlerden mutlaka karşı çıkanlar olacaktır. Bu karşı çıkmaları minimuma indirmek için detaylıca gireceğim konuya. Sayısal olmayan alanlarda seçilebilecek meslekler bellidir. Hukuktur, psikolojidir, öğretmenliktir. Bu yazımda çocukluktan beri mesleki hayalleri bunlardan biri olan insanları kastetmiyorum. Alan seçme zamanı geldiğinde karar veren insanlardan bahsediyorum. Onlar. Sözele yeteneği olanlar değil. Sayısalda yeteneği olmayanlar. Yani hayalleri hiçbir zaman hukuk yada öğretmenlik olmadığı halde ben matematiği öyle böyle yaparım, fizikte kötüyüm, kimyayı anlamıyorum ama biyolojiyi ezberlerim diye düşünüp sayısalda başarısız olacağına kanaat getirerek sözeli seçen kişiler.

Bu durumda şöyle bir düşünce öne sunuyorum. Sözel alanını seçenlerin belli bir kesimi alternatifsizlikten bu bölümü seçiyor. Sayısal alanını başaramadığı için sözele yöneliyor. Ama hayali hukuk olup sözeli başaramadığı için sayısala yönelen kimse yok. Buradan ilerlersem sayısal insanları öve öve bitiririm yazımı. Sözellik, sözel yeteneğe göre belirlenmiyor. Ezber yeteneğine göre belirliyor. Hiç kimse iyi ezber yapabiliyor diye bu ülkede suçlu yargılamamalı veya insanları yönlendirmemeli. Üniversitede meslek üzerinden mülakata alınmak belki yeterince eleyicidir ama başarılı olmayacağını bile bile bir bölüme girip zar zor bitirmek fazlasıyla saçma.

Çocukluk hayalim bilim adamı olmaktı. Bir şeyler üzerine mantık kurup açıklamayı hep çok sevdim. Bu yüzden fonksiyonlarla çalışan bilgisayar dillerine ilgim yüksek oldu. Yazılım mühendisliği okumak istiyorum. Yapacağım tek şey bir şeyleri kurgulayıp kodlara dökmek. Uğraştığım şey atom spekturumları. Ziya Paşa'nın yazdıkları. Hadi ben sayısal bölümünde başarılı oldum diyelim. Başarılı olamayıp sözeli seçseydim. Kazansaydım birde hukuk bölümünü. İnsanlarla konuşmayı sevmeyen biri olarak konuşma odaklı bir meslek seçmek ne kadar doğru olurdu? Hukuk bölümü değilde öğretmenlik mi kazansaydım? Hangi bölümde yapıma uygun hareket edebilirim? YAZILIM. Neden okuyamıyorum? Kimya'da iyi değilim. Biyolojik şeyleri ezberlemek işime gelmiyor. İşime yarayacak iki ders var. Matematik ve fizik. O zaman neden sadece matematik ve fizik işleyebileceğim bir bölüm yok. Birde sadece bu derslerin olduğu bir bölümün olmamasına karşı sadece bu derslerle yerleşebildiğimiz bölümler var. Harbi kusursuz düzen.

Ben daha ergenlik bıyığım çıkmadan önce başladım kodlarla uğraşmaya. Lise 3 öğrencisiyim ve yazılım konusunda biraz biraz bilgi sahibiyim. Birde bir kız var. Hayatını sadece derslerine adamış. Arka sokaklar diye bir dizinin, Twitter diye bir platformun varlığından habersiz neredeyse. O gidiyor Türkiye'nin en iyi yazılım bölümüne ben gidiyorum iki oda bi salon bir üniversiteye. Neden? Çünkü o edebiyat dersini dil ve anlatım dersini yalamış yutmuş. Bense blogumda yazdığım yazıda onlarca noktalama hatası yaptım. Neden? Çünkü o elektronun nereye yerleşeceğini, yaprağın nasıl hava alacağını daha iyi ezberlerdi ben e ticaret sitesi yazarken. Şimdi ise ben isteksizce bir bölüm okuyorum. Oda HTML'de etiketleri ezberliyor. Ben bildiğim onca şeyi üniversiteye artılı olarak girmek için kullanamayıp gömüyorum. O benim 6 yıl önce öğrendiklerimi öğreniyor. Whatsapp durumumu fuck the system diye mi değiştireyim ben şimdi?

Konu sözellerin sayısal başarısızlığından dolayı sözel seçmelerinden çıkıp mesleki başarısı olanların ders başarısızlığından dolayı farklı bir meslek seçme zorunda kalmasına döndü. Pek akıcı bir yazıda olmadı. Çünkü gidip oksijensiz solunum yapan hücrede gerçekleşen bir şeyleri ezberlemem lazım. İçimi döktüm yine. Hadi eyvallah.

Gerekli mi?


Telefonlara sağdan fiyat yönünden vuruluyorsa soldan gereklilik yönünden vuruluyor. Bu telefonlar gerekli mi? Bir üst modelleri gerekli mi? Bu konuyu şu şekilde düşünelim. 10 yaşındaki bir çocuğa ailesi ulaşmak için telefon alıyorsa bir üst modelini bırakın akıllı telefon bile gerekli değil. Çünkü tahmin edebileceğiniz gibi bu cihazın büyük bir kullanım amacı oyun olacaktır. Ama yetişkin bir birey için düşünürsek evet gerekli. Sadece konuşma bazında bakacak olursak şuan ilk çıkan dokunmatik telefonları kullanan arkadaşlarım rehbere, tıkladıktan 30 saniye kadar sonra ulaşıyor. O şekilde telefonun akılsızını almak tabi ki daha mantıklı. Ama mesajlaşma bazında hem daha pratik hem de daha uygun çözümler sunuyor. Mesela bir işyeri sahibinin Whatsapp tarzı bir program ne kadar işine yarıyor düşünün. Yaptıracağı ürünün ürün kodunu bir kağıda yazıp onu faks çekmek yerine resmini çekip gönderebiliyor, montajını yaptırdığı ürünün resmini hemen alıyor gibi gibi. Sadece görüntü gönderme olarak da düşünmeyin. Ülkemizde belki aşırı yaygın değil belki ama genelde herkes mail adresini düzenli olarak kontrol ediyor. Bunun bir bilgisayarda yapılması ne kadar zor şöyle anlatayım. Masanızda oturmuş işinizi yapıyorsunuz ve bir mail gelmesini bekliyorsunuz. Saat başı yaptığınız şeyi durdurup maillere girmek zorundasınız. Ama akıllı telefonunuz mail geldiği anda size bildirim gönderiyor. He olay 2 dakikalık mail kontrolü ve resim gönderme kolaylığı mı? Tabi ki değil.  İnternete girip rahatça bir şeyler arayabiliyorsunuz, istediğiniz kadar not tutabiliyorsunuz, bir çeviri aletiniz var. Bunlar sadece her insanın yaptığı şeyler. Telefonlar yaygın değilken Facebook kullananlar bilir bildirimlere bakmak için günde kaç kez giriş yaptıklarını..

Daha fazla uzatmaya gerek yok kendimi televizyondaki replika telefon satıcıları gibi hissetmeye başladım. Yok efendim radyosu var ekranı dokunmatik ve en önemlisi bunda Android var şuan hiçbir İPhone’da rastlayamazsınız falan. Gördüğünüz gibi öyle böyle bu alet sizin hayatınızı kolaylaştırıyor. Daha pratik işlem yapabilmenizi sağlıyor. Yalandan yere toplumu analoğa teşvik etmenin manası yok.


Pahalı mı?


Evet şimdi diğer bir konumuz bu cihazlar haddinden fazla mı pahalı? Olayı teknolojik açıdan değerlendirmeyeceğim. Yani 2K ekranın maliyeti budur 3000 mAh bataryanınki budur çok kar ediyorlar veya işte yurtdışında bu kadar devlet çok vergi kesiyor falan orasını köşe yazarları halleder. Ben sadece bütçesine göre yüksek telefon alıyor diyenler için düşüncemi sunacağım. Benim aklıma ilk olarak kıyaslama bakımından ayakkabılar geliyor. ‘Hiç ayakkabıyla telefon bir olur mu?’ değil mi?

Günlük olarak giymek için alacağınız bir ayakkabı 70 TL ile 250 TL arasındadır. Daha azı daha çoğu bunun hesabını yapmayın. Bir erkek için düşünürsek bir adet klasik ayakkabı 150 – 200 TL, bir adette bot 100 – 200 TL. Bunlar sadece temelde alınan ayakkabılar. Bunun yanına çizmesi kramponu farklı renkleri falan koyarsanız fiyatında ne kadar çıktığını göreceksiniz. Peki, bu ayakkabının görevleri ne? Sıcak tutuyor ve yere temas ettirmiyor. Hepsi bu. Şimdi siz yukarıda anlattığım gibi birçok yönü ile işinize yarayan bir alete 1000 – 1500 TL’yi çok görüp 6-7 çeşit ayakkabıya 1000 TL verirseniz iş biraz dengesizleşir. Amacım ayakkabıya verilen parayı eleştirmek değildi. Bayanların bir yılda çanta için harcadığı parayı düşünün. Farklı bir çanta almanın tek amacı kombin. Hal bu iken gelip aman telefona çok para harcanıyor akıllı telefonlar gereksiz ve pahalı öyle böyle demeyin.

Eğer olması gerektiği gibi temel ihtiyaçları kenara ayırıyorsa insan, istediği telefonu alsın. Ama sırf altısını almak için yemekten kısıp altınızı bağlamanın da hiçbir savunulacak yanı yok.


Kalın sağlıcakla..